Güreş Tarihimiz ile alakalı araştırmalar yaparken Kazandereli Memiş Pehlivan'ın Danimarka'da bir gazetede çıkan haberi çok hoşuma gitti, neden bilmiyorum forum ahalisi ile de Türkçe'ye çevirerek paylaşmak istedim. Umarım çeviri kötü olmamıştır
15 Eylül 1896 København Gazetesi
Türk güreşçi, Bech-Olsen ile güreşmek için Kopenhag’a geldi. Dün öğleden sonra, Kopenhag’ın güçlü adamları arasında Bech-Olsen’in yönettiği Kos “Bornholm” – Helgolandsgade’de hareketlenme vardı. Memisch, şehrin ünlü Türk güreşçisi, şehre geldi ve hemen Bech-Olsen’in barına gitti ve meslektaşını bir güreşe davet etti. İki adam salona girdiğinde, sigara, yiyecekler ve ikisinin arasında durmadan tüten bir duman vardı. Bech-Olsen ve Georg Jensen gibi kişiler, Türk’ü içeriye girer girmez ulusal kıyafetiyle (Fes dahil) oturacağı yere yerleştirdiler. Bu seçilmiş güreşçilerin yanı sıra birçok Kopenhag Atletik kulübü sporcuları da vardı ve hepsi Türk’ün kazanma şansını değerlendirdi. Türk güreşçinin menajeri ve antrenörü Fransız Charles Forer de vardı ki kendisi de saygın bir güreşçiydi. Şimdilik, Forer, güreş kariyerinden vazgeçerek Türk güreşçisiyle birlikte seyahat ediyor.
İki beyefendi hemen küçük bir çapraz sorguya tabi tutulur. Memisch, büyük bir adamdır: büyük, uzun, geniş, taş blokları gibi kolları, düzgün omuzları, şişkin burunlu ve geniş bir alnı, koyu dalgalı saçları ve uzun bir sakalı vardır. Gerçek bir Türk yüzü vardır ve güçlü görünüşlüdür.
O, Sultan Abdul Hamid’in ilk güreşçisidir. Sultan, 8 kişilik bir güreşçi takımı tutar ve onları büyük ölçüde ödüllendirir. Sarayda, sadece inananların izleyici olarak bulunduğu güreş yarışmaları yapılır ve galip gelenler Türk madalyalarıyla ödüllendirilir.
Memisch, İstanbul’daki küçük bir çiftlikte doğmuş bir köylü oğludur. Hükümdarı ile üç yıl boyunca yaşadıktan sonra İngiltere’ye gitti ve Canterbury Tiyatrosunda İngiliz güreşçilerini yendi. Hollanda’dan geçerek Paris’e gitti ve dünya çapında ünlü Paul Pons ile karşılaştı. Çok zor bir maçtı.
İki beyefendi 3 saat 40 dakika boyunca dövüştüler, ancak hiçbiri galip gelemedi ve maç berabere kaldı. Memisch, Berlin’e gitti ve Avustralyalılar, Pennsylvanialılar gibi insanları yendi ve nihayetinde Poehl’i yendi. Hatırladığımız gibi, Poehl, yazın Bech-Olsen tarafından yenildi. Yani Memisch, Berlin’den buraya Poehl’in galibini görmek için geldi.
Gazeteci Türk’e şöyle sordu: Bech-Olsen’i yenilebileceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Memisch yarı kalkar, elinde taşıdığı bir tür rozaryo ( tespih) benzeri şeyi sallar ve bağırır:
“Allah benimle beraberdir! Eğer Allah yardım ederse, kimse beni yenemez!”
Çevirmen bu Türkçe cümlelerde tekrar edilen “Allah, Allah!” diye bağırma gibi ifadeleri de tercüme ederek şöyle devam etti:
“Türkçe’ye çevirdiğimizde, bu tekrarlanan ifadelerde Memisch’in yenilmezliğinin yattığını anlayabiliriz. O, düzelmez bir fanatik. Tanrı’nın buyruğunu yerine getirmesi gerektiğine inanıyor! Her seferinde güreşmeden önce, Türkçe Kutsal Kitabı’nın üzerinde saatlerce yatıp, Allah’a dualar eder ve ilahının rızasını sağlamak için rakibine ölümcül bir fanatizm ve cesaret ile saldırır!”
Tercüman, Bay Bech-Olsen’a bir bakış atar, cesur ve barışçıl yüzünde bir gram fanatizm okunmadığını görür ve vatandaşımızın bu çılgın Türk’le ilgili endişeli olduğunu anlar!
Tabiri caizse, Türk neşeli olsa bile insanı hala biraz rahatsız ediyor. Gözleri çılgınca dönüyor ve bir kadeh kaldırıp Aftovejah! Aftovejah! ( Elhamdülillah? Afiyet?) diye bağırarak gürültülü bir şekilde gülüyor, bu da kabaca “Şerefe “ anlamına mı geliyor? Birkaç hafta içinde, Memisch’in izni dolacak ve o zaman İstanbul’a geri dönecek. Umarız o zamana kadar Kopenhag halkı, bu korkusuz Türk ile kendi Bech-Olsen’ımız arasında bir güreş maçını görmüş olur.
Georg Jensen, Memisch ve menajeriyle vedalaşırken ‘Lanet olsun kalın putperest köpeğe!’ diyor. Ve biz de Georg Jensen’e katılıyoruz: Bizim açımızdan, Memisch’in yenilgiye uğrayana verdiği 1000 kroner ile ilgilenmiyoruz. Ama Bech-Olsen korkak değil! O, zayıf bir gazeteci değil. Memisch’i yani yenilmez lakaplı adamı yenme fikrinin, belki de onu 1000 kroner kazanmaktan daha çok heyecanlandırdığına eminim.”
Bech-Olsen birkaç gün düşünme süresi istedi. Bu süre dolduktan sonra, okuyucularımızın Türkiye ve Danimarka arasında bir savaşı görmelerine izin verilip verilmeyeceği Kopenhag’daki güreş yasağı nedeniyle (Mr. Eugen Petersen’ın yasağı) belirsiz, eğer olursa muhtemelen St. Thomas’ta gerçekleşecektir.
Güreşi maalesef Olsen kazandı.