Liv Morgan bir melodi mırıldanarak ahşap evden çıkıyor ve göl kenarına geliyor. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başlıyor.
Liv Morgan : Bu dikkat çekici konuşmayı yatağınızda sizlere anlatılan masallar gibi dinlediğinizi biliyorum. Gözleriniz her ne kadar farkındalığa varmış gibi bakıyor olsa da arkasında bir hiçlik olduğunu görüyorum. Kameralar kapandığında bedeninizin ürpertisi sadece birkaç saniye boyunca devam edecek. Biz sesimizi duyurmayı bıraktığımızda günahkar hayatlarınıza geri dönüp bağışlanmayacak hatalarınızı yinelemeye devam edeceksiniz. Gece olduğunda sarhoşluk içinde bilincinizi kaybederken yanınızda bulunan ve en az sizin kadar günahkarlıktan nasibini almış kişilerle günah yarıştırmaya devam edeceksiniz. Ertesi gün olduğunda günah çıkartmaya gidecek, gecesine tekrar bataklığa saplanacaksınız. Böbürlenerek, göğüslerinizi kabartarak anlattığınız tüm bu hikayeler zamanı geldiğinde bir sarmaşık gibi tüm bedeninizi saracak. O zaman dilenen afların hiçbiri kabul edilmeyecek. Fakat geç olmadan vazgeçerseniz, vaktiniz daralmadan bizim yolumuzda ilerlerseniz, işte o zaman taze bir fidan gibi günahsızlık deresinde yıkanmış ve arındırılmış olacaksınız.
Liv bir süre sessizce göle bakıyor. Hafif bir rüzgarın esmesiyle irkilerek sözlerine devam ediyor.
Liv Morgan : Bir yere ait olma arayışım yanlış bir aile edinmeme neden oldu. Aile kavramının yakışmayacağı bir topluluğa bu denli kutsal bir yakıştırma yapıyor olmamı mazur görün. Liv günahkarlığın yuvasına girdiğini bilmeden, tatlı sözlere yenik düşen bir kız çocuğuydu. Gözlerim nihayet açıldığında, bileklerime atılan düğümleri nihayet çözdüğümde bir gerçeklik arayışına girmem gerekiyordu. Ben kimdim? Neyi arıyordum? Yolumu nasıl çizecektim? Beynimi ele geçiren düşüncelerle boğuşurken, tekrar kendimi çaresiz ve yalnız bulmuş olmanın verdiği kederle de başbaşaydım. Cenneti ve cehennemi aramaya başladım. Tüm güçlerin ve sonsuzluğun ötesinde bir arayış. O sırada karanlık ormana bir ruh düştü. Ruh büyüdü, gelişti. Ben sonsuz arayıştayken yollarımız kesişti. Göklerden bir ses yankılandı. 'Cennet de sendedir, cehennem de!' Eksik olan parçamı tamamlayacak, cennet ve cehennemi yeniden yaratacaktık. Bu bir şans mıydı? Hayır, şans yoktu. Hiçbir zamanda var olmadı. Bu bir kaderdi. Liv ve ruh el sıkıştı. Bir taraf günahkarlardan temizlenmiş, günahın işlenmediği bir dünya yaratmak diğer taraf ise intikam almak istiyordu. Fanilerin hayatlarını inşa ederken temellerini attığı çıkar ilişkisi değildi aralarındaki. Bu bir yapbozun parçalarının tamamlanmasıydı. Ruh beni kabul etti. Ben ona naif bedenimi açtım, o benim avuçlarıma gücünü bıraktı. Berrak bir dünya içindi tüm bunlar. Ama başından beri günahlarım korkunçtu. Yeniden doğmuş gibi hissetsem de adımlarımı kovalayan günahlarım yakamı bırakmıyordu. Wyatt doğru yol arayışında olduğuma inandı. Kanatları öyle büyüktü ki başvuran herkesi bağrına basıyordu. 7 büyük günahtan beni temizledi ve ruhla birlikte yeni bir Liv Morgan yarattı.
Yolumuzda yürümeye başladığımız zaman Cody önümüze ilk kurban olarak atıldı. Siz! Siz onu feda ettiniz. Kendinizi korumak ve kurtarmak için onu bize verdiniz. Sizin ve bizim dünyamız arasında başlayan savaşta Cody öne sürdüğünüz bir piyondu. Her daim yaptığınız gibi kardeşinize sırtınızı döndünüz. O kapana kısılmış bir fare gibi çıkış yolunu bulmak için oradan oraya koştururken siz bir tiyatro izler gibi tüm olanları izlediniz. Hem de en ön sıradan! Onun ruhunun göğe yükselişini görmediniz fakat ben gördüm. Ruhu süzülürken onu izledim. Alevlerin sıcaklığı yüzüme vururken asıl yangın ruhumun derinliklerindeydi. Wyatt, bana ve ruha intikam ateşimizi baskılayarak; öfkemizi dindirmeyi öğretti. Sakin bekleyişimiz bu yüzden. Zamanın gelmesini bekliyoruz.
Victory Road gecesi önüme düşen kemer birbirinden kopmuş insanlığı birleştirmem için bir işaret olarak gönderildi. Kilometrelerce uzaklarda kalan toprak parçalarını bir araya getirmek, bu benim görevim. Yaratılacak dünyada tek bir toprak parçası bulunacak. Araya giren okyanusların hepsi göğe yükseltilecek. Birbirinize sırtınızı döndüğünüz için pişmanlık içinde yanacaksınız ve sizi söndürecek tek bir damla su bulamayacaksınız. Ormanlarınız kuruyacak
Oksijeniniz azalacak
Açlıktan veya öfkeden değil biraz daha fazla nefes alabilmek için birbirinizi katledeceksiniz. Anneler dahi yavrularına sırt çevirecek. Kıtalar birleşecek, okyanuslar yükselecek, zamanı geldiğinde suların hepsi temizlenmeniz için yeryüzüne bırakılacak. Kirlettiğiniz berrak suların yerine ise lavlar doldurulacak. Pişmanlık
Pişmanlık duyacaksınız. Fakat diğer tüm hissedeceğiniz kederlerin yanında bu pişmanlık öyle hafif gelecek ki size, ömrünüz boyunca pişmanlık hissetmek isteyeceksiniz. Yalvararak diz çökeceksiniz! Af dileyeceksiniz! İlk adımı Victory Road gecesi attık. GWA sürecin asıl üssü seçildi. İçeriden dışarıya doğru yangın büyürken koltuklarınızda kalıp seyretmeye devam edin. Devam edin ki nihayet ateş çevrenizi sardığında küllere dönüşen bedeniniz bizleri daha çok eğlendirsin.
Wyatt sandalyesinde yavaş yavaş sallanmaya devam ederken Liv yere oturup bir melodi mırıldanmaya devam ediyor. Kameralar bu görüntüler ile kapanıyor.