RPG: Se7en

Ensiferum

Днепропетровск
Katılım
4 Tem 2013
Konular
631
Mesajlar
12,906
Tepkime puanı
1,083
Puanları
1,535
Bray Wyatt
Bray Wyatt
5d537026815cc1a4d081de31bf8e1946.png


Kameraların açıldığı eski bir çiftliğin pencerelerinden bir melodi sızarken Bray Wyatt, Vermillion Nehri'nin kenarında oturuyor.

♪ Dominique-nique-nique
S'en allait tous simplement
Routier pauvre et chantant
En tous chemins, en tous lieux ♪


5095d8843219e0dda73faf754cbd07a7.png


Bray Wyatt hasır şapkasıyla sallanarak kadraja bakıyor.

Bir kale, manevi olarak sağlam taşlarla döşeliyse şayet, manzaranın pek önemi yok. Elbette, yaşadığımız bu yerde hiç bir zaman kapımızdan içeri girmeyeceğine emin olduğumuz 7 şey var. Bizim temizlendiğimiz ve insanları da temizlemek istediğimiz 7 şey.

tumblr_mnvwkc2wmL1rihavno1_500.gif


Kıskançlık. Kendi değerlerini bir kenara bırakırlar ve her şeyi ama her şeyi bir maddiyat yarışına çevirdiler. İnsanlar artık mazileriyle veya şanlarıyla değil, etiketleriyle anılırken en hızlı yayılan günahlardan birisi. Onlar, sizi açık bir alana çekip kapana kıstırmaktan başka bir şey istemezken sizler birer aptal gibi kollarına koşuyorsunuz. Sanıyor musunuz ki bütün kültür çatışmaları, silahlardan ve anlaşmalardan doğar? Toplumlar, birbirlerinin sahip olamadığı maddi ve manevi değerlere öykünmeye başladıktan sonra insanoğlu arasında bütün bu savaşlar patlak verdi. "Burası benim nehrim, buradan su içemezsin" diyen ilk insandan sonra bu, etiketleri hayata getirdi ve etiketler de kıskançlığı. Bir süre sonra bireyler, başkalarının yaşadığı hayatı o kadar kıskanmaya başladı ki... insanoğlu istemeden de olsa tecavüz ve yağma isimli iki hastalıklı bebeğin dünyaya gelmesine sebep olmuştu bile. Hiç bir zaman kendi değerlerine dönüp bakmadılar, besin zincirinin daha üstünde yer alanlara tırmanmak için mevkidaşlarının sırtına bastılar zira X, Y'nin bindiği arabaya binmeliydi. Y, Z'nin birlikte olduğu kadını hak ediyordu. Nasıl bir sistemdi ki bu, para ve nüfuzla satın alınmış bir kadın istismar edilmek için "müsait" olmasın? Uyanın çocuklar, bu oyunun kurallarını siz koydunuz ve şimdi şikayetçisiniz. Ama siz bütün bunları dışarıdan seyrederken nüfuz, kıskançlığı, kıskançlık, garezi ve garez de zalimliği doğurdu. Dışarı bakıyorsunuz, yaşamak istediğiniz hayatlar görüyorsunuz. Hayatın sunduğu güzelliklerin başkasının elinde olması sizi hasede boğuyor zira modern toplum sizi böyle yoğurdu: Elindekini tutma ve başkasındakini iste. Her zaman daha iyisini elde et ve elde edemediğin zaman, zor kullan. Her zaman daha ileriye.. ve bu bizim minik dünyamıza nasıl yansıyor? Dışarıdan baktığınız zaman hor gördüğünüz bu taşralara nasıl göz koyduğunuzu biliyorum. Buralardan pahalı tatil evleri alıp gençlere uyuşturucu, seks ve alkol zehrinin içine düşecekleri yeni kuyular açıyorsunuz. Lafayette'in güzelliği sizi hasta ediyor zira betona çeviremediğiniz her metrakre kalbinizde bir yara. Burada özgürce dolaşan bütün hayvan ve insanlar, sizin kininizi bir alev gibi beslerken plazalarda oturuyorsunuz ama ben ringe çıkıp sizin oğlanları teker teker elden geçirmediğim sürece bana her zaman "köylü" gözüyle bakıyorsunuz. Madamlar ve mösyöler, tercih ve seçim her zaman bizimdir. Bize ittirilen değerlere sırtımızı dönebiliriz. Baştan başlayarak yeni bir dünya inşa edebiliriz ama sizler, bunu yapmak yerine içten içe sapkın bir haset duygusuyla bize saldırmayı tercih ediyorsunuz. Amerika'nın her köşesinde, her sene, taşralar alan kaybederken "şehirler kayıyor". Bunun yaşanmadığı tek yerde Bray Wyatt'ın bulunması tesadüfi değil. En büyük günahlardan biri olan kıskançlık sizi bir bebek gibi kundaklayıp sallıyor ama hangi zihniyetle bizim o ninniyi dinleyeceğimiz düşünüyorsunuz? İnsanlar, kıskançlık isimli günahın prangalarını çözdüğünden beri bütün değerleri teker teker yok etmeye devam ediyor ve bütün bunların karşısında duranlar, hasatçılar, Bray Wyatt ve Liv Morgan gibiler kötü adam ilan ediliyor. Tekrarlıyorum miniklerim: Kıskançlık, tek başına bir anlam ifade etmez. Şeytaniliği özünden değil, hasedi, yağmayı ve tecavüzü doğurmasından ileri gelir. Kıskançlık, yeryüzünden temizlenmesi gereken bir günahtır.

tenor.gif


Kibir. Kıskançlığın kuzeni. Hiyerarşiden/ayrımdan doğar ve zamanla "özsaygı" gibi terimlerle yumuşatılarak o kadar tatlı servis edilir ki, önünüzdeki sığır beyni bir güvercin turtası kadar leziz gelebilir size. Ama aldanmayın, kibir, günahların en ölümcülüdür. Zira tarihe bu kadar etki etmiş bir günah daha yoktur. Onu "gurur" olarak da duyarsınız bazen, her millet kendi ırkını üstün tutmak için kibri omuzlarına alır ve savaş alanının çizgileri çizilir. "Sen bir Sırpsın, her zaman en önde gelmelisin", "Fransız gururu"... hepsi aynı çıkmaza giriyor: Yeryüzünde hiç bir varlık kibir soluyacak kadar arifane bir şekilde dizayn edilmemiştir. Bir papaz, bıçaklandığında bir ayyaş kadar basit ölebilir mesela: Sokak köpeği gibi inleyip kaldırımlarda kıvranarak. Yahut bir soytarıyı delip geçen ok, krala niye aynı etkiyi yapamasın? Taç, vaftiz törenleri veya zenginlik sizi bir oktan koruyabilir mi sorarım size? Öyleyse neden, kibri kucağımızda besliyor ve tevazuyu bir elimizle kenara itiyoruz? Etnik kimliğimiz, nereden geldiğimiz veya mensubu olduğumuz dinin gurur duyulacak nesi var? Bir güneyli olmakla her zaman övündüğümü savunabilir, sözcükleri olduğu gibi yutan delikanlılar, ama biz güneyliler bile kibrin durduğu sınırı bilir ve atımızı ötesine sürmemeye özen gösteririz. Zira kibrin fazlası, eziyet etmenin meşruluğunu doğurur. "Cihat" kavramına vücut veren duygu kibir değil de nedir? Yahut bir "Haçlı Seferi"nde her zamanki gibi bir muharebeye giden İngiliz ordusunun yanında İsa'nın yürüdüğüne kim tanık olmuş? Kibir, insanoğlunun en büyük silahlanmasıdır ve asırlarca süregelen bütün bu çatışmaların başlıca sebeplerinden biridir. GWA sınırları içerisinde birçok adam var, muhteşem olduklarını düşünüyorlar, basketbol salonlarında atılan taklaların onları dokunulmaz kılacağına inanıyorlar. Yahut hasatçılarla ringe çıktığında başlarının önüne gelen bir "Champion" ibaresinin onları bizden koruyabileceğini düşünüyorlar. Mezarlıklar lazımlığa oturamayacak kadar gururlu adamlarla dolup taşarken kibrin değeri kaç para eder, sorarım size? (Wyatt düşünüyor.) Hanginiz ölümün ötesinde topraklara yolculuk etti, hanginiz bir tanrıyla birebir diyaloga girdi, hangi komutan ki ordusunu en ufak bir hata yapmadan muzaffer çıkardı, kibri doğuran sebepler neler? (Wyatt kollarını iki yana açıyor.) Bizler, mütevazi olanlarız. Uçmuş bir çatıyı onarır ve bunun övgüsünü dalgakırana devrederiz. Aç doyurur, ama bunun sözünü etmeyiz. Bir elimizin verdiğini diğer elimiz görmez zira yaptığımız hiç bir eylemi, besin zincirinin daha tepesine oturmak için yapmayız. Liv Morgan, o kibirli bir kızdı. Truth amcasının onun kariyerini sülük gibi emmesine izin verirken yanındaki arkadaşlarının ona bir statü getirdiğini düşünüyordu. Ve sonra ne oldu? Sefil Truth'un altın çocuğu, ekibini yüz üstü bırakarak kreş yollarına düştü. Yanımda gördüğünüz kadın, bütün kibirden arınmış ve olabilecek en saf haliyle zuhur ediyor ve ben onunla gurur duyuyorum. Zira, onunla yürüyeceğimiz yollar çileli ve sert, kralların pahalı çizmelerinin temiz kalamayacağı kadar pis, prenseslerin mücadele edemeyecekleri kadar yokuş bir yolda ilerliyoruz. Geleceğin bize getireceklerini öngöremiyor ve belki makus bir talihe ilerliyoruz ama ikimiz de şunu biliyoruz: Kibir, gurur olarak satılan bir zehirdir. Şekerli bir tadı olsa da, bütün zehirler gibi eninde sonunda sizi öldürür.

9c62e4fc28bcbcb96a2685191436fe868fbe5de3_hq.gif


Öfke. Kontrolün baş düşmanı. Bizler yaşadığımız her saniyenin nasıl bir mucize olduğunu yeterince takdir etmekten aciziz. Beynimiz, kalbimiz ve uzuvlarımız müthiş bir ahenk içerisinde dans ederken, yaşadıklarımızın her saniyesine hükmedebilirken kontrol her zaman elimizde olmalı. Ama biz, kapılarımızı öfkeye açarak zarları başkasının atmasına müsaade ediyoruz. Öfke, bizim hizmetkarımız olmalı, efendimiz değil. Biz çağırdığımızda gelmeli ve onu def ettiğimizde ayrılmalı. Lakin, bu irfana sahip olmayan insanların dümenini her zaman öfke çevirir ve sonuç.. yıkım, kaos ve her şeyden önemlisi kontrolsüzlük. Diğer günahlar birer nehir gibi öfkeye akar ve sonunda bambaşka bir yaratığa dönüşürken benliğimizi kaybederiz. "Bir adamın gerçek tabiatı sadece savaş zamanında ortaya çıkar" der eskiler, zira bu dünyadaki savaşların 10'da 9'unda, disiplin, duyguyu yener. Öfke bizim için bir köle. Zalimleri, aymazları ve günahkarları cezalandırmak istediğimiz zaman zili çalarız ve öfkenin boynuna bir tasma takarız. Biliriz ki, cezalandırma sona erip hasmımızın leşi yere serildiğinde öfke ağırbaşlı bir rahibe gibi huzurumuzdan çekilecektir. Kimileri, "kontrollü öfke"nin olduğunu savunsa da bu yalandır dostlarım. Öfkenin kontrollüsü olmaz. Zincirleri tam anlamıyla kırmanız ve bütün öfkenin barajdan taşan sular gibi akmasına izin vermeniz gerekir. İşte bu, şahlarla piyonların arasındaki yegane farkı ortaya koyar. Bugüne kadar GWA bünyesinde kaç delikanlıyı cezalandırdım? Lio Rush'a saldırdım, siyahi olduğu için. Lio Rush benimle yüzleşmeye geldiğinde öfkeden dişleri titriyordu. Ten rengine ve ırkına yönelik saldırılarım onu çileden çıkarmıştı çünkü. Ama ikimiz savaş alanında karşı karşıya geldiğimizde kontrolün, öfkeye nasıl diz çöktürdüğünü gördük. Benim öfke dolu bir adam olduğumu söylediler çoğu zaman, ancak ben iş üstündeyken duyguları değil mantığı ön plana çıkarırım. Gerçek öfkeyi gösterme zamanım ise avımı yere indirdikten sonra başlar. İşte, Liv'in hayatında değişecek olan şeylerden biri de bu. Ben, Liv'e bir kelepçe veriyorum, öfkesine hükmedebilmesi için. Ancak, töremize ve değerlerimize bir saldırı olup iş savaşmaya geldiği zaman Liv, anahtarları nerede bulacağını iyi biliyor. Ve benim ona öğretmek istediğim şey de bu madamlar ve mösyöler: Dünya bizlere duygu pompalıyor. Sizler, şarkı listelerinde hakim olan duyguların etkisi altına girerken aslında endüstrinin sizin hissetmenizi istediği şeyi hissediyorsunuz. Ünlü bir adam ağıt yakıyor, gözyaşlarına boğuluyorsunuz. Bilboard'larda size gülümseyen adam, hükümete lanet okuyor ve siz de peşinden gidiyorsunuz. Onlar, size bir hedef gösteriyor: "İşte nefret etmen gereken adam bu, karşı taraftaki adam bu!" Ve sizler mantığı yetim bir çocuk gibi kenara bırakıp öfkenin peşinden giderek yumruklarınızı sallıyor ve hiç anlamadığınız şeylere lanet okuyorsunuz. Liv, öfkesini kontrol etmeyi biliyor. Onu saklıyor, ama nasıl dışarı çıkaracağını da iyi biliyor. Cody Rhodes'un Victory Road'da hissettiği şey tam olarak buydu: Cinnet haliyle, "zincirlenmiş öfke" arasındaki fark. Ve bu kadar küçük bir fark bile, geceyle gündüz kadar ayrılır bazen birbirinden. İşte bu yüzden, Liv Morgan şu an kıtalara hükmediyor. Zira o da biliyor: Öfke, temizlenmesi gereken bir günahtır, ama ortadan kaldırılmaz, sadece halı altına süpürülür.

a9.gif


Şehvet. Dürtülerinin kendisini ele geçirmesine izin veren her insan farkına varmadan gardını biraz olsun indirir. Ve bu, düşmanlarına saldırı için umulmadık bir fırsat verebilir. Dışarıdaki insanların çoğu, şehvet uğruna her şeyi çöpe atar: Aileleri, sevdikleri, işi, çocukları.. Hepsi sadece 15 dakikalık bir tutku patlaması için. Ve onlar, bunun üzerine sektörler kurdular. Kadınları, yataktan çıktıklarında onların yarattığı bir katalog kızına yeterince uyabilmeleri için kendilerini boyamaya zorladılar. Ve şimdi? Abigail'in insanlara verdiği özellikler üzerinde oynamak için plastik cerrahi, kozmetik ve moda isimli üç başı olan bir cehennem köpeği insanoğluna saldırıyor. Şehvete kapıldıkça insanlar birbirine benzemeye başlıyor. Artık hiç bir şeyin önemi yok, tek istedikleri daha fazla tutku ve bunun uğruna her şeyi çöpe atmaya hazırlar. (Wyatt sırıtıyor.) Peki bunun karşılığında elinize ne geçecek? Tozlar ve yalanlar. Truth Martini ve onun acınası sürüsü, kendisini fahişelerle çevrelemiş bir avuç cılız oğlandan başka bir şey değildi. Ve Truth'un fino köpeği, haremine eklemek istediği Liv'i boyunduruk altına aldığını düşündü ama bir şey kesin: Akbabayı kafeste tutamazsın. Nice imparatorluk bu yüzden çöktü, nice güzel yolculuğun sonu sadece bu günah yüzünden ölümle bitti ama ders alınmadı. Şehvet, masumiyeti yatağında bıçaklayarak öldürmeye devam ederken insanoğlu ona tezahürat ediyor ama bilmiyorlar ki masumiyetin son kalesi de çöktüğü zaman kaçacak hiç bir yer bulamayacaksınız. Aileniz, siz ve tüm sevdikleriniz artık daha çok rağbet gören bir meta olmak için o amansız yarışa katılacak. Truth Martini, Liv'e baktığı zaman poster oğlanının yanına yakışacak bir şırfıntı görüyordu, ben ise bir şampiyon görüyorum. İşte bu yüzden, Victory Road'da verdiğimiz ders sadece Cody Rhodes'a veya onun gibilere değil, GWA'i de bütün diğer kaleler gibi şehvete teslim olmaya zorlayan Truth Martini gibilere de ağır bir ders oldu. Elbette dünyanın her tarafında masumiyet bir şekilde savaş vermeye devam etse de bu savaşı kazanmanın tek bir yolu var: Şehvete hizmetkarlık eden bütün köpekleri teker teker gebertmek. Hepsinin işini bitirin, makyözlerin, estetik cerrahlarının, modacıların, mankenlerin, onların masumiyetinizi yok etmesine göz yummayın zira bu günah, diğerleri kadar ölümcül görünmese bile içten bir çürüme yaratır. Her şeyin yavaş yavaş bir teşhir, bir gösteriş yarışına döndüğüne en kör adam bile tanık olabiliyor ve biz bunu durdurmak niyetindeyiz. Onların görebilmeye yetkin oldukları tek şeyi ortadan kaldırdığımızda bizim izleteceğimiz şeyi izlemek zorunda kalacaklar. Gözkapaklarına bastırarak onları izlemeye zorlayacağız ve bu çok tatlı olacak dostlarım, sözüme güvenin. Şu anda şehvet, masumiyeti dünyanın herhangi bir başka noktasında bile öldürüyor olabilir ama buradan geçemeyecek. Buradan geçemeyecek.

AnyAjarDaddylonglegs-small.gif


Oburluk. İsraf noktasına varan her türlü eylem ve davranış, ölümcül günahlardan birini oluşturur. Yiyebileceğinden fazlasını istemek, taşıyabileceğinden fazla sorumluluğu sadece kendini hoşnut etmek için yüklenerek insanları yüzüstü bırakmak. GWA, çok obur canlılardan oluşan bir besin zinciri. Bu delikanlılar, sürekli taşıyabilecekleri altın oyuncaklar istiyor ve onların peşinden koşuyorlar ama onları ellerinde tuttukları zaman değer katmanın tek yolunun kanlı ve vahşi bir serüvenden geçtiğini hiç düşünmüyorlar. Altınları rehin tutarak onlar üzerinden siyaset yapmaya başlıyorlar. "Evet, bir altınım var ama neden daha büyüğünü alamayayım?" Aç köpekler gibi sağa sola koşturuyor ve kendilerinden daha kudretli olduklarını düşündükleri adamların eteklerine yapışıyorlar. Patrick Allen gibilerin ayaklarının dibinde gezinen tiplemelere bakarsanız, hepsinin aciz ve obur adamlar olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Onlar aç, başarıya değil, reklama ve paraya aç. Buraya çıkıp yaptıkları şeylerin son derece bonkör bir şekilde ödüllendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar ama ödüllendirildikleri zaman tabaklarını bir kenara itip müteşekkir olmak yerine bir kepçe daha alabilmek için şereflerinden vazgeçiyorlar. (Wyatt sakalını ovuşturuyor.) Bu bana Yeni Iberia'da duyduğum bir anekdotu anımsatıyor, kardeş iki fabrika işçisi, daha fazla çalıştıkları gerekçesiyle tabldotta herkese eşit derecede pay edilen yemekten çok daha fazla yemeleri gerektiğini düşünerek her gün çok şiddetli itirazlarda bulunuyorlar. Patron sonunda gerçekten iyi çalıştıklarını düşündüğü için daha fazla porsiyon alacaklarını söylüyor. Ertesi gün, işçilerden biri kardeşine ulaşmaya çalışsa da bunu başaramıyor, fabrikaya gidip çalışmaya başlıyor. Öğle yemeği saati geldiğinde patron ona et olduğunu söylediği epey dolu bir kaseyi servis etmelerini emrediyor. İşçi, yediği şeyin kardeşinin salamura edilmiş eti olduğunu bilmeden tıkabasa yiyor ve etin leziz olduğunu söyleyerek bir tabak daha istiyor. Patronların ayaklarına kapananlar şu anda mutlu, herkesin yediğinden bir tabak daha fazla yeme fırsatı buldukları için. Ama bir kez buna tabi olduğunuzda, patron önünüze ne sürerse onu yemeye başlarsınız. Ve sizin devrinizin geçtiği düşünüldüğünde menü değişir. Bir süre sonra tuza yatırılmış onurunuzu yemeye başlarsınız, yahut sarımsaklı sosa bulanmış bir şekilde: Kişiliğinizi. (Wyatt pis pis sırıtıyor.) Bu anlattıklarım, oburluğun ne derece büyük bir tehlikeye kapı açtığını ortaya koymaya yeter de artar. Bizler bu bölgede oburluğun ve israfın her zaman ortadan kaldırılması gereken tehlikeler olduğunun bilincindeydik. İşte bu anlayışa kısaca.. "çekirdek aile" diyorlar. (Wyatt keyifle gülümsüyor.) Ve GWA'deki pek çok adam bunu fark etmese de oburlukları bir süre sonra bağımsızlıklarını tehlikeye atıyor. Burada mücadele verdiğim uzun süreç boyunca kaç adam önüne konulanı yedi, kaç adam ise şımarık bir tavırla menü istedi bunu en iyi ben biliyorum. Kaldıramayacağınız bir porsiyonu yemeye çalışırsanız, başınıza gelecekler az çok bellidir. Ama bundan daha tehlikeli olan bir şey varsa o da size servis edilen her şeyi götürmektir, yeter ki sıcak servis edilmiş olsun değil mi? Bugüne kadar kaç hayat ve kaç kariyer, oburluk ve israflık günahının pençesinde hiçliğe itildi bunu söyleyemem. Ama bundan sonra bu günaha GWA'de tahammül edilmeyeceğini ikimiz de taahhüt ediyoruz.

68747470733a2f2f73332e616d617a6f6e6177732e636f6d2f776174747061642d6d656469612d736572766963652f53746f7279496d6167652f4d4d70695f51686d5a2d6b5855673d3d2d3734383432393438382e313561613837366264356532613062383235323436353830303632372e676966


Açgözlülük. Tamahkarlık, azla yetinmeyi bilmeme. Oburluğun ve kıskançlığın asla ayrı düşünülemeyecek bir başka türevi olsa da, açgözlülüğü diğerlerinden ayıran bir nokta var: Bu günah pusuya yatar. Oburluğu ve kıskançlığı her zaman fark edebilirsiniz ama açgözlülük o kadar basit kamufle edilebilen bir günahtır ki, siz kokusunu alamadan kendinizi onunla çevrilmiş bulursunuz. Zira size doğarken aşılanmıştır o, annecik ve babacık "yetinme" duygunuzu sakatlayarak açgözlülüğün ağlarını örmesine izin verdikçe günah da sizinle beraber büyür. Erişkinliğe adımınızı attığınızda kararlarınızın kaçına açgözlülüğün etki edip etmediğini bilemezsiniz, ki bu günahı en ürkütücü hale getiren şey de budur. Doğru ya, gündelik yaşamda hep daha fazlasını istemek pek çok firma ve sima tarafından adeta slogan haline getirilerek bize pazarlandığına göre o kadar da kötü bir şey olmamalıdır, değil mi? Ne de olsa ortada bir hırsızlık yok, bir yağma yok ve bir tecavüz yok. Çalışarak daha fazlasını elde etmiş olmayı günah yapan şey nedir? (Wyatt sakalını ovuşturuyor.) Sınırsızlık, dostlarım. Pek çokları "alın teri"nin bu günahı temizlediğini düşünür ama ister hırsızlıkla ister dürüst çalışmayla olsun, olduğundan çok daha fazlasını elde etmek için çalışmak, açgözlülüktür. Zira zamanla elde ettiğinizi de tüketmeye ve bir sonraki basamağa geçmeyi istemenize yol açar. Araba, ev, daha fazla para. Aldıkça, kendinizi daha fazlasını almak isterken bulursunuz ve bir müddet sonra tabaktan başınızı kaldırdığınızda ağzınızdaki kan tadını ve yanınızda oturanların birer birer sofrayı terk ettiğini fark etmezsiniz bile. İnsanlar her şeyin, her zaman daha fazlasını, şimdi istiyor. Yarın veya daha sonra değil. İşte bu, insanoğlunun çöküşüne giden yolda açgözlülüğün etkisini ispatlar. Sizler, belki de daha iyi bir mevki ya da daha yüksek yaşam standartları için çalıştığınızı düşünerek yükseklere zıplama hayali kuruyor olabilirsiniz ama attığınız her adım ve aldığınız her nefes, size o sıçrama imkanını tanıyan adamlara hizmet ediyorsa alın terinizin ne önemi var? Elde tuttuklarınıza değer katmak, daha iyisi için saldırmaktan her zaman yeğdir zira bu doğada da böyle. Sihir, tohumdan gelir ve gerçek ödül, her zaman elimizde bulunandan kopar. Bu söylediklerim, maddi dünyada anlamsız görülebilir ama değerlerin ve inançların kol gezdiği bir kainatta epey manidardır. Liv, açgözlülüğün akademisinden geliyor. Yaşlı sahtekar Truth, bu küçük çocukları bir araya getirdikten sonra onlara hiç bir zaman durmaları ve hükmetmeleri gerektiğini söylemedi. Liv'in şimdiye kadar bildiği tek şey, kazandıktan sonra daha fazlasını kazanmak için aç bir köpek gibi sağa sola saldırmaktı ama burada öğreneceği dersler ve sahip olacağı irfan ona şunu gösterecek: Elindekine değer katmak, daha iyisini istemekten evladır. (Wyatt, nehri izliyor.) Bu dersi ben sert bir şekilde aldım. Bir gün, buranın sınırlarını aşıp başka insanlarla tanışmak, yeni yerleri görmek hayaliyle sınırlarımızı açmak gibi bir hata yaptık ve bunun sonucunda ablama tecavüz ettikten sonra kafasını bir taşla ezdiler. Şimdi, şimdi aynı hatayı yapmayacağız. Açgözlülüğe geçit vermeyeceğiz zira açgözlülük, "daha iyisini istemek" değil temizlenmesi gereken günahlardan sadece biri anlamına gelir.

tumblr_mpnrlhF7ac1qgvr4ko1_500.gif


Tembellik. Olduğun yere çökmek ve hiç harekete geçmemek için duyduğun en temel içgüdü. Ama, tembelliğe boyun eğersek diğer günahları temizleyebilir miyiz? Bu tatlı hissi güçlendirmek adına yığınla elektronik alet, dizi ve film sektörü adı altında üretilen yüz binlerce zırva var. İnsanları sandalyelere ve koltuklara çivilemek için eskiden zincirlere ve çiviye ihtiyaç duyardınız, şimdi biri büyük biri küçük iki tane ekran yetiyor. (Wyatt sallanıyor.) Ve böylece, tam istendiği gibi pasif bir jenerasyon büyüyor. Eyleme geçmeye korkan ve internet denen o yılan çukurunun arkasına saklanan milyonlarca ödlek. Tek düşündüğü o akşam ne izleyeceği olan şehirli moron sürüleri. Bazen, tavsiyeme veya öğretilerime değer misiniz diye düşünüyorum ama yine de söyleyeceğim: Tembellik bizim en ünlü günahımız. Çünkü herkes onun ne olduğunu biliyor, herkes ona ne zaman boyun eğdiğini de biliyor. Ama onunla savaşmak yerine boyun eğmeye devam etmek çok daha tatlı geliyor ve sonucunda.. pekala, sizin gibi adamların tembelliği bu yerküre için her zaman avantajdır ama Bray Wyatt ve Liv Morgan gibiler faaliyete geçmezse bütün bu günahları kim temizleyecek? Kırmızıyı biz çözeriz, ama karanlığı kim süpürecek.. (Wyatt yine sırıtıyor.) Hareketimize muhtaçsınız ama ben sizin de harekete geçmenizi istiyorum. Bizden biri olmak, bizle birlikte hareket etmek demek değil. Sizler de, bir şeyleri değiştirebilirsiniz. Tek yapmanız gereken şey Bray amcanızı dinlemek. Bazı geceler, hiç yaşanmamış olayların rüyalarını görüyorum ve onlar bana gösteriyor ki harekete geçilmeyen bir dünya yavaş ama ölümcül bir uykunun kollarına bırakır kendini. Kibir o kadar büyür ki bir müddet sonra nefes alacak alan bulamazsınız. Oburluk, ivme kazanır ve kıtlığa yol açar. Açgözlülük zirveye hızla tırmanır ve bir süre sonra kendinizi sadece istenilenleri yerine getiren bir piyon olarak bulursunuz. Öfke dalga dalga gelir, sistem kırılacağına insanlar birbirini parçalamaya yeltenir. Şehvet tavan yapar, masumiyet yeryüzünden tamamen silinir ve her birey bir metaya dönüşür. Tembellik, kapıya dayandığı zaman savaşılması gereken en kolay günahtır zira tek panzehiri harekete geçmektir. Ama sizler, bu kadarını bile yapmıyorsunuz. Hepinizin şu aşamada bizim yürüttüğümüz bu kutsal savaşa omuz vermesi gerekirken orada oturup sadece izliyorsunuz ve bu sadece sizi mutlu etmiyor madamlar ve mösyöler, ONLARI da mutlu ediyor. Sizlerle beraber, bu savaşı kazanabiliriz. Sizlerle beraber, dağlarla denizlerin yerini değiştirebiliriz. Eğer tembelliği gebertebilir ve beraber mücadele verirsek dostlarım, size söz veriyorum Dünya için her şey sona erdiğinde büyük ve mutlu bir aile oluruz. Yapmanız gereken tek bir şey var: Tembelliği öldürün. Zira tembellik, temizlenmesi gereken ölümcül bir günah ve her ölüm, uyuşmayla başlar. Cody Rhodes'un kişisel fantezileri ve anlamsız drama çabaları sona erdi; bize sıradakini getirin. 7 günahı GWA'den def etme yolunda şimdi elden geçirmemiz gereken kim var onu söyleyin. Size söylediğim gibi, ev gayet güçlü zira burayı ayakta tutan şey taşlar veya harç değil: Masumiyet, mütevazilik, tutumluluk, hareketlilik, sakinlik ve özdeciliktir. 7 ölümcül günahın tam tersi..

Wyatt sallanarak manzarayı izliyor.
 
Katılım
24 Haz 2014
Konular
281
Mesajlar
15,282
Tepkime puanı
111
Puanları
935
-
Liv Morgan
Liv Morgan bir melodi mırıldanarak ahşap evden çıkıyor ve göl kenarına geliyor. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başlıyor.

Liv Morgan : Bu dikkat çekici konuşmayı yatağınızda sizlere anlatılan masallar gibi dinlediğinizi biliyorum. Gözleriniz her ne kadar farkındalığa varmış gibi bakıyor olsa da arkasında bir hiçlik olduğunu görüyorum. Kameralar kapandığında bedeninizin ürpertisi sadece birkaç saniye boyunca devam edecek. Biz sesimizi duyurmayı bıraktığımızda günahkar hayatlarınıza geri dönüp bağışlanmayacak hatalarınızı yinelemeye devam edeceksiniz. Gece olduğunda sarhoşluk içinde bilincinizi kaybederken yanınızda bulunan ve en az sizin kadar günahkarlıktan nasibini almış kişilerle günah yarıştırmaya devam edeceksiniz. Ertesi gün olduğunda günah çıkartmaya gidecek, gecesine tekrar bataklığa saplanacaksınız. Böbürlenerek, göğüslerinizi kabartarak anlattığınız tüm bu hikayeler zamanı geldiğinde bir sarmaşık gibi tüm bedeninizi saracak. O zaman dilenen afların hiçbiri kabul edilmeyecek. Fakat geç olmadan vazgeçerseniz, vaktiniz daralmadan bizim yolumuzda ilerlerseniz, işte o zaman taze bir fidan gibi günahsızlık deresinde yıkanmış ve arındırılmış olacaksınız.

Liv bir süre sessizce göle bakıyor. Hafif bir rüzgarın esmesiyle irkilerek sözlerine devam ediyor.

Liv Morgan : Bir yere ait olma arayışım yanlış bir aile edinmeme neden oldu. Aile kavramının yakışmayacağı bir topluluğa bu denli kutsal bir yakıştırma yapıyor olmamı mazur görün. Liv günahkarlığın yuvasına girdiğini bilmeden, tatlı sözlere yenik düşen bir kız çocuğuydu. Gözlerim nihayet açıldığında, bileklerime atılan düğümleri nihayet çözdüğümde bir gerçeklik arayışına girmem gerekiyordu. Ben kimdim? Neyi arıyordum? Yolumu nasıl çizecektim? Beynimi ele geçiren düşüncelerle boğuşurken, tekrar kendimi çaresiz ve yalnız bulmuş olmanın verdiği kederle de başbaşaydım. Cenneti ve cehennemi aramaya başladım. Tüm güçlerin ve sonsuzluğun ötesinde bir arayış. O sırada karanlık ormana bir ruh düştü. Ruh büyüdü, gelişti. Ben sonsuz arayıştayken yollarımız kesişti. Göklerden bir ses yankılandı. 'Cennet de sendedir, cehennem de!' Eksik olan parçamı tamamlayacak, cennet ve cehennemi yeniden yaratacaktık. Bu bir şans mıydı? Hayır, şans yoktu. Hiçbir zamanda var olmadı. Bu bir kaderdi. Liv ve ruh el sıkıştı. Bir taraf günahkarlardan temizlenmiş, günahın işlenmediği bir dünya yaratmak diğer taraf ise intikam almak istiyordu. Fanilerin hayatlarını inşa ederken temellerini attığı çıkar ilişkisi değildi aralarındaki. Bu bir yapbozun parçalarının tamamlanmasıydı. Ruh beni kabul etti. Ben ona naif bedenimi açtım, o benim avuçlarıma gücünü bıraktı. Berrak bir dünya içindi tüm bunlar. Ama başından beri günahlarım korkunçtu. Yeniden doğmuş gibi hissetsem de adımlarımı kovalayan günahlarım yakamı bırakmıyordu. Wyatt doğru yol arayışında olduğuma inandı. Kanatları öyle büyüktü ki başvuran herkesi bağrına basıyordu. 7 büyük günahtan beni temizledi ve ruhla birlikte yeni bir Liv Morgan yarattı.

Yolumuzda yürümeye başladığımız zaman Cody önümüze ilk kurban olarak atıldı. Siz! Siz onu feda ettiniz. Kendinizi korumak ve kurtarmak için onu bize verdiniz. Sizin ve bizim dünyamız arasında başlayan savaşta Cody öne sürdüğünüz bir piyondu. Her daim yaptığınız gibi kardeşinize sırtınızı döndünüz. O kapana kısılmış bir fare gibi çıkış yolunu bulmak için oradan oraya koştururken siz bir tiyatro izler gibi tüm olanları izlediniz. Hem de en ön sıradan! Onun ruhunun göğe yükselişini görmediniz fakat ben gördüm. Ruhu süzülürken onu izledim. Alevlerin sıcaklığı yüzüme vururken asıl yangın ruhumun derinliklerindeydi. Wyatt, bana ve ruha intikam ateşimizi baskılayarak; öfkemizi dindirmeyi öğretti. Sakin bekleyişimiz bu yüzden. Zamanın gelmesini bekliyoruz.

Victory Road gecesi önüme düşen kemer birbirinden kopmuş insanlığı birleştirmem için bir işaret olarak gönderildi. Kilometrelerce uzaklarda kalan toprak parçalarını bir araya getirmek, bu benim görevim. Yaratılacak dünyada tek bir toprak parçası bulunacak. Araya giren okyanusların hepsi göğe yükseltilecek. Birbirinize sırtınızı döndüğünüz için pişmanlık içinde yanacaksınız ve sizi söndürecek tek bir damla su bulamayacaksınız. Ormanlarınız kuruyacak… Oksijeniniz azalacak… Açlıktan veya öfkeden değil biraz daha fazla nefes alabilmek için birbirinizi katledeceksiniz. Anneler dahi yavrularına sırt çevirecek. Kıtalar birleşecek, okyanuslar yükselecek, zamanı geldiğinde suların hepsi temizlenmeniz için yeryüzüne bırakılacak. Kirlettiğiniz berrak suların yerine ise lavlar doldurulacak. Pişmanlık… Pişmanlık duyacaksınız. Fakat diğer tüm hissedeceğiniz kederlerin yanında bu pişmanlık öyle hafif gelecek ki size, ömrünüz boyunca pişmanlık hissetmek isteyeceksiniz. Yalvararak diz çökeceksiniz! Af dileyeceksiniz! İlk adımı Victory Road gecesi attık. GWA sürecin asıl üssü seçildi. İçeriden dışarıya doğru yangın büyürken koltuklarınızda kalıp seyretmeye devam edin. Devam edin ki nihayet ateş çevrenizi sardığında küllere dönüşen bedeniniz bizleri daha çok eğlendirsin.

Wyatt sandalyesinde yavaş yavaş sallanmaya devam ederken Liv yere oturup bir melodi mırıldanmaya devam ediyor. Kameralar bu görüntüler ile kapanıyor.
 
Üst